bugün
- bir gün önce tanışılan kızın yazlığa davet etmesi15
- karıya kıza doymuş erkek20
- erkeklerin hep fotoğraf istemesi12
- bik bik'in cinsiyeti11
- travestilerin genelde kürt olması14
- anın görüntüsü23
- karın gözünün önünde biriyle olursa büyü bozulur8
- kadınlar olarak erkeklerle sevişmiyoruz19
- üstteki yazarın yaşını tahmin etmek20
- alex de souza8
- bir erkekten duyulabilecek en güzel söz11
- sık sık aldığınız iltifatlar15
- çok üzgünüm sözlük8
- insanlara olan inancınızı ne zaman kaybettiniz11
- icardi190517
- erkolar kapatılsın11
- ninja turtles lar nasıl para kazanıyor9
- mühendis erkeklerin genel özellikleri16
- maca sekiz11
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı14
- nervio8
- türklerin çok kolay devlet kurması17
- tc'yi atatürk değil ingiliz ve yahudiler kurmuştur31
- kötü gününde sevdiğine mi gidersin seni sevene mi14
- insan olmaya ceyrek kala13
- arda güler12
- etine dolgun kız8
- fatih terim9
- taktik verin15
- çocuğunuzu özel okulda okutur musunuz22
- gecenin şarkısı10
- icardi1905 adamdır12
- muharrem ince'nin diyanet kapatılsın mı anketi10
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri31
- her türk vatandaşına türkiye gezisi12
- avrupanın zenginliğini hırsızlığa borçlu olması14
- sizi cuma saflarında göremedim sözlük10
- akp chp yakınlaşması15
- risale i nur21
- burda senin paran gecmez diyen delikanli kiz11
- en çok yaşamak istenilen şehir10
- beni özlediniz mi10
- selahattin demirtaş13
- allaha küfür etmek10
- türklerden adam çıkmaması17
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil36
- ruh varsa neden görünmüyor13
- uludağsözlük'ün ölmesi ve gömmeyi unutmaları10
- selahattin demirtaş'ın 42 yıl hapis cezası alması12
- okula bikiniyle gelen kız9
entry'ler (186)
kolay kolay sıcak savaşa girmeyecek iki ülke, şayet bu gerçekleşirse büyük ihtimalle mevcut dünya düzeninin sonu gelir. it iti ısırmaz derler.
bok gibi.
troller gelmeden önce de sol frame akıyordu, lakin trollerin gelmesiyle diğer yazarlar kaçtı gitti. doğru tespit.
evet diyen kitlenin büyük kısmı daha binali yıldırım'ı bile tanımazken, şeyh sait'i tanımasını beklemeyin. bu pankartı görüp şeyh sait'i ulusal kahraman filan sanarlar büyük ihtimalle. bu mottoyu kullanırlar bile.
benim paramla, sağlamak zorunda olduğu hizmetleri sağlamış, teşekkür mü edelim aq? bi yolu da yapamıyosa gitsin kahvehane yönetsin zaten. Laf.
bu durumu özetleyebilmek adına temel sorular belirlemek gerekiyor. bunlar şöyle sıralanabilir;
devlet nedir?
devlet ne için vardır?
devlet ne yapar?
devlet günümüzdeki en komplike oluşumlardan birisi. devletin çıkış noktalarıyla ilgili birkaç teori var. bunlardan en yaygın ve akla mantığa en sığar türden olanı şudur; ilk zamanlarda güçlü ve paralı olanlar, yani soylular halkın alt tabakasını ezmeye başladı. bunu tabi ki para ve güçlerini arttırmak için yaptılar. daha sonra ihtiyaçlardan doğan meslek sınıfları ortaya çıktı. örneğin hesap kitap işleri için yazıcılar, işçilerin programlarını ayarlamak için yöneticiler, bu bahsettiğim insanları korumak için asker sınıfı vesaire. bu oluşum zamanla daha sistematik bir hale geldi, bu kişiler de devlet oldular. tabi ki bu çok daha karmaşık bir hikayedir fakat konumuz bu olmadığı için bu kısmı özet geçerek kafanızda bir çıkış noktası oluşturmaya çalıştım. nitekim bu devlet anlayışında "insan, devlet içindir" mottosu ön planda. fakat en önemlisi 1789 fransız ihtilali olmakla birlikte tarihin belli dönemlerinde bu anlayış bir nebze kırıldı ve günümüze kadar geldi.
şuanda dünyanın en güçlü ülkelerine baktığımız zaman, "lan bu herifler napıyor acaba?" diye bir göz attığımız zaman gördüğümüz en bariz şey vatandaşa, halka verilen önemdir. bu ülkelerde başta bahsettiğim soruların cevapları özetle şu şekildedir;
devlet nedir? devlet, ülkenin iç ve dış işlerindeki sorumlu mekanizmadır.
devlet ne için vardır? devlet, insanları rahat ve mutlu yaşatmak için vardır.
devlet ne yapar? devlet, hizmet eder.
bunlar tabi ki bilimsel tanımlar değil, fakat olan biten bu. artık dünya başka bir yere doğru ilerlemeye başladı ve insanlar bazı şeylerin farkında. bu ülkelerde "devlet, insan içindir" mottosu ön planda. zira şahsımca bu çok daha doğru ve çok daha akla mantığa sığar bir şey. bugün siyaset bir iş dalı, bir meslek grubu. daha fazlası değil. o insanlar da bizler gibi okullarını okuyor, siyasete atılıyor, iyi reklam yaparsa, biraz da şansı varsa, meseleye türkiye'yi dahil etmek adına söylemeden geçemeyeceğim, bir yerlerde tanıdıkları da varsa siyasetçi oluyorlar. bunu sinema sektörüne benzetebiliriz. orda da durum hemen hemen aynı, okulunu oku, reklamını yap, mesleğe atıl. üstelik ikisi için de üniversite diplomasına ihtiyacınız bile yok!
tabi bu bahsettiğim olay genel olarak türkiye ve türkiye gibi ülkelerde geçerli. kanada için, amerika için tam olarak bunları söyleyemeyeceğim. varmak istediğim nokta, etrafımızda sıkça gördüğümüz, sanki biz değil de onlar haklıymış gibi bizi garipseyen "devlet için ölürüm" kafaları. devlet geçici bir olgudur, sadece anadoluya baktığımız zaman bile onlarca devlet geldi geçti. selçuklulular, lidyalılar, urartular, osmanlı, sümer vesaire vesaire, çoğaltılabilir. gün gelir, türkiye devleti de yıkılabilir. bu durum dünyanın sonu olmadığı gibi, kim bilir belki daha iyi bir şeyin başlangıcı bile olabilir. türkiye yıkılsın demeye çalışmıyorum ama, bu olağan bir şeydir ve olduğunda da "nasıl oldu lan bu iş?" diye şaşırmak yersizdir. tarih bunun örnekleriyle doldu taştı. bizans, roma bile yıkıldı. fakat türkiye'de bu durum kabul edilemez çünkü devlet kutsal bir mekanizmaymış gibi görülüyor. "devlet büyüğü" diye bir kavram var bu ülkede. etik olarak bir bakana, bir manavdan daha fazla saygı gösteriyor olmamız çok anlamsızl. ikisi de işlerini yapıyor, paralarını kazanıyor. ülke için daha önemli bir konumda olduğu tabi ki inkar edilemez, fakat sırf o konumda diye, hele hele onu o konuma ben getirmişsem, benim ona gösterdiğim saygıdan çok onun bana göstermesi gerekir. bizler, o insanları bizi güvende tutsunlar diye, bize hizmet etsinler diye, bizi rahatlatsınlar diye seçtik. başka bir şey değil. yapmanız gereken bakana saygı göstermemek değil, ona gösterdiğiniz saygıyı manava da göstermek.
değinmek istediğim bir diğer konu ise, particilik. buna değinmeden edemezdim çünkü etrafımda gördüğüm en büyük karmaşıklıklardan biri bu. zannımca insanlar siyasal oluşumlara olduğundan farklı anlamlar yüklüyor ve kendilerini bir taraf olmak zorunda hissediyorlar. türkiyede yaşadığımıza göre burdan örnek vereyim, şahsen ak parti'nin ülkenin başına gelen en büyük kötülük olduğunu düşünüyorum. bunu düşünmemin tek sebebi de henüz kılıçdaroğlu ve "cehape zihniyeti" dediğimiz zihniyetin yönetimi eline geçirememesi. çünkü şu da bir gerçek ki, şuan siyasi partilerin hiçbiri ülkeyi yönetebilecek donanıma, bilgiye ve şuura sahip değil. fakat bu demek değildir ki "en iyisi onlar, o yüzden ak partiye veriyorum, o yüzden sonuna kadar onların arkasındayım." kimsenin arkasında olmak zorunda değiliz, hiçbirini sevmeyebilir veya hepsini sevebiliriz. bu bir bayrak yarışı değil, iktidarı, yaptığı işleri beğenmekle, onları desteklemek çok farklı şeyler. benim görüşüme göre, iktidar hangi işi ne kadar doğru yaparsa yapsın eleştirel bakış açısıyla yaklaşmak gerekir. burdaki amaç onları iğnelemek değil, daha iyisini yapmaya itmektir. ister siyaset olsun, ister fabrika işçiliği olsun her meslek dalında kendini rahat hisseden insan işini bir noktada aksatır. fabrikadaki işçiyi ustabaşı kontrol eder, devleti de halk kontrol eder. yapmanız gereken budur. siz onları işlerini daha iyi yapmaya itmek zorundasınız, işlerini yapmadıkları taktirde gösteriler yapabilirsiniz, oylarınızı vermeyip "bak işini doğru yapmazsan seni baştan alırım" mesajı verebilirsiniz. daha birçok şey. fakat ota boka da muhalefet olun demiyorum tabi ki, taktir edilmesi gerektiğinde bunu da yapıcaksınız. ister ak partiye oy verin, ister chpye, ister mhpye yapmanız gereken ne yaptığınızı bilmek.
peki insanlara bu anlayış nasıl aşılanır? bunun cevabı çok kolay olduğu gibi, uygulanması da bir o kadar zor. eğitim. insanları eğiteceksiniz, bilgilendirip insanların zihinlerini açacaksınız. peki bunu kim yapar? yine devlet. peki bu devletin işine yarar mı? tabi ki hayır. ülkedeki eğitimi devlet kontrol ediyor, hoşuna gitmediği için fen bilgisi müfredatından evrim teorisini bile kaldırabiliyor. işte tam olarak bu noktada iş yine bizlere, yani halka düşüyor. zira bu yazıyı yazmamın tek sebebi de buydu. çok zor bi şey değil, dünyanın en güçlü 5 ülkesini ele alalım ve inceleyelim. hepsinde insana, insan haklarına önem veriliyor, devlet ve din işleri tamamen ayrık, amerika'da "hristiyan adam ya ondan zarar gelmez" diye başkan seçilmiyor. ve en ufak bir sorunda halk göstermesi gereken tepkiyi gösterip, devlete görevini hatırlatıyor. tabi ki bunun istisnaları var, oralarda da dar görüşlü insanlar var. fakat istisnalar kaideyi bozmaz. daima ileri, en ileri gitmemiz için tek yapabileceğimiz şey eğitim. fakat fen liselerine ayrılan bütçenin 3 katını imam hatiplere ayırdığımız canım ülkemizde, gelecekte çok da fazla ışık görünmüyor. ne dersin?
devlet nedir?
devlet ne için vardır?
devlet ne yapar?
devlet günümüzdeki en komplike oluşumlardan birisi. devletin çıkış noktalarıyla ilgili birkaç teori var. bunlardan en yaygın ve akla mantığa en sığar türden olanı şudur; ilk zamanlarda güçlü ve paralı olanlar, yani soylular halkın alt tabakasını ezmeye başladı. bunu tabi ki para ve güçlerini arttırmak için yaptılar. daha sonra ihtiyaçlardan doğan meslek sınıfları ortaya çıktı. örneğin hesap kitap işleri için yazıcılar, işçilerin programlarını ayarlamak için yöneticiler, bu bahsettiğim insanları korumak için asker sınıfı vesaire. bu oluşum zamanla daha sistematik bir hale geldi, bu kişiler de devlet oldular. tabi ki bu çok daha karmaşık bir hikayedir fakat konumuz bu olmadığı için bu kısmı özet geçerek kafanızda bir çıkış noktası oluşturmaya çalıştım. nitekim bu devlet anlayışında "insan, devlet içindir" mottosu ön planda. fakat en önemlisi 1789 fransız ihtilali olmakla birlikte tarihin belli dönemlerinde bu anlayış bir nebze kırıldı ve günümüze kadar geldi.
şuanda dünyanın en güçlü ülkelerine baktığımız zaman, "lan bu herifler napıyor acaba?" diye bir göz attığımız zaman gördüğümüz en bariz şey vatandaşa, halka verilen önemdir. bu ülkelerde başta bahsettiğim soruların cevapları özetle şu şekildedir;
devlet nedir? devlet, ülkenin iç ve dış işlerindeki sorumlu mekanizmadır.
devlet ne için vardır? devlet, insanları rahat ve mutlu yaşatmak için vardır.
devlet ne yapar? devlet, hizmet eder.
bunlar tabi ki bilimsel tanımlar değil, fakat olan biten bu. artık dünya başka bir yere doğru ilerlemeye başladı ve insanlar bazı şeylerin farkında. bu ülkelerde "devlet, insan içindir" mottosu ön planda. zira şahsımca bu çok daha doğru ve çok daha akla mantığa sığar bir şey. bugün siyaset bir iş dalı, bir meslek grubu. daha fazlası değil. o insanlar da bizler gibi okullarını okuyor, siyasete atılıyor, iyi reklam yaparsa, biraz da şansı varsa, meseleye türkiye'yi dahil etmek adına söylemeden geçemeyeceğim, bir yerlerde tanıdıkları da varsa siyasetçi oluyorlar. bunu sinema sektörüne benzetebiliriz. orda da durum hemen hemen aynı, okulunu oku, reklamını yap, mesleğe atıl. üstelik ikisi için de üniversite diplomasına ihtiyacınız bile yok!
tabi bu bahsettiğim olay genel olarak türkiye ve türkiye gibi ülkelerde geçerli. kanada için, amerika için tam olarak bunları söyleyemeyeceğim. varmak istediğim nokta, etrafımızda sıkça gördüğümüz, sanki biz değil de onlar haklıymış gibi bizi garipseyen "devlet için ölürüm" kafaları. devlet geçici bir olgudur, sadece anadoluya baktığımız zaman bile onlarca devlet geldi geçti. selçuklulular, lidyalılar, urartular, osmanlı, sümer vesaire vesaire, çoğaltılabilir. gün gelir, türkiye devleti de yıkılabilir. bu durum dünyanın sonu olmadığı gibi, kim bilir belki daha iyi bir şeyin başlangıcı bile olabilir. türkiye yıkılsın demeye çalışmıyorum ama, bu olağan bir şeydir ve olduğunda da "nasıl oldu lan bu iş?" diye şaşırmak yersizdir. tarih bunun örnekleriyle doldu taştı. bizans, roma bile yıkıldı. fakat türkiye'de bu durum kabul edilemez çünkü devlet kutsal bir mekanizmaymış gibi görülüyor. "devlet büyüğü" diye bir kavram var bu ülkede. etik olarak bir bakana, bir manavdan daha fazla saygı gösteriyor olmamız çok anlamsızl. ikisi de işlerini yapıyor, paralarını kazanıyor. ülke için daha önemli bir konumda olduğu tabi ki inkar edilemez, fakat sırf o konumda diye, hele hele onu o konuma ben getirmişsem, benim ona gösterdiğim saygıdan çok onun bana göstermesi gerekir. bizler, o insanları bizi güvende tutsunlar diye, bize hizmet etsinler diye, bizi rahatlatsınlar diye seçtik. başka bir şey değil. yapmanız gereken bakana saygı göstermemek değil, ona gösterdiğiniz saygıyı manava da göstermek.
değinmek istediğim bir diğer konu ise, particilik. buna değinmeden edemezdim çünkü etrafımda gördüğüm en büyük karmaşıklıklardan biri bu. zannımca insanlar siyasal oluşumlara olduğundan farklı anlamlar yüklüyor ve kendilerini bir taraf olmak zorunda hissediyorlar. türkiyede yaşadığımıza göre burdan örnek vereyim, şahsen ak parti'nin ülkenin başına gelen en büyük kötülük olduğunu düşünüyorum. bunu düşünmemin tek sebebi de henüz kılıçdaroğlu ve "cehape zihniyeti" dediğimiz zihniyetin yönetimi eline geçirememesi. çünkü şu da bir gerçek ki, şuan siyasi partilerin hiçbiri ülkeyi yönetebilecek donanıma, bilgiye ve şuura sahip değil. fakat bu demek değildir ki "en iyisi onlar, o yüzden ak partiye veriyorum, o yüzden sonuna kadar onların arkasındayım." kimsenin arkasında olmak zorunda değiliz, hiçbirini sevmeyebilir veya hepsini sevebiliriz. bu bir bayrak yarışı değil, iktidarı, yaptığı işleri beğenmekle, onları desteklemek çok farklı şeyler. benim görüşüme göre, iktidar hangi işi ne kadar doğru yaparsa yapsın eleştirel bakış açısıyla yaklaşmak gerekir. burdaki amaç onları iğnelemek değil, daha iyisini yapmaya itmektir. ister siyaset olsun, ister fabrika işçiliği olsun her meslek dalında kendini rahat hisseden insan işini bir noktada aksatır. fabrikadaki işçiyi ustabaşı kontrol eder, devleti de halk kontrol eder. yapmanız gereken budur. siz onları işlerini daha iyi yapmaya itmek zorundasınız, işlerini yapmadıkları taktirde gösteriler yapabilirsiniz, oylarınızı vermeyip "bak işini doğru yapmazsan seni baştan alırım" mesajı verebilirsiniz. daha birçok şey. fakat ota boka da muhalefet olun demiyorum tabi ki, taktir edilmesi gerektiğinde bunu da yapıcaksınız. ister ak partiye oy verin, ister chpye, ister mhpye yapmanız gereken ne yaptığınızı bilmek.
peki insanlara bu anlayış nasıl aşılanır? bunun cevabı çok kolay olduğu gibi, uygulanması da bir o kadar zor. eğitim. insanları eğiteceksiniz, bilgilendirip insanların zihinlerini açacaksınız. peki bunu kim yapar? yine devlet. peki bu devletin işine yarar mı? tabi ki hayır. ülkedeki eğitimi devlet kontrol ediyor, hoşuna gitmediği için fen bilgisi müfredatından evrim teorisini bile kaldırabiliyor. işte tam olarak bu noktada iş yine bizlere, yani halka düşüyor. zira bu yazıyı yazmamın tek sebebi de buydu. çok zor bi şey değil, dünyanın en güçlü 5 ülkesini ele alalım ve inceleyelim. hepsinde insana, insan haklarına önem veriliyor, devlet ve din işleri tamamen ayrık, amerika'da "hristiyan adam ya ondan zarar gelmez" diye başkan seçilmiyor. ve en ufak bir sorunda halk göstermesi gereken tepkiyi gösterip, devlete görevini hatırlatıyor. tabi ki bunun istisnaları var, oralarda da dar görüşlü insanlar var. fakat istisnalar kaideyi bozmaz. daima ileri, en ileri gitmemiz için tek yapabileceğimiz şey eğitim. fakat fen liselerine ayrılan bütçenin 3 katını imam hatiplere ayırdığımız canım ülkemizde, gelecekte çok da fazla ışık görünmüyor. ne dersin?
hangi yüzde elli olduğu merak konusu, zira götünden element uyduruyosun.
parası varsa verir, zira kimseye giren çıkan yoktur.
cumhurbaşkanımızın durmadan sağa sola atıp tutması durumu. bahsettiği yaptırımlar nelerdir, batı ülkelerine ne yapabilir gerçekten merak konusu. onun ağzına geleni söylemesinden sonra dışişleri bakanlığının "ya öyle demek istemedi .s.s" diye sağa sola açıklama yapması da oldukça acınası tabi.
madem terörü bitirebiliyosunuz bugüne kadar neden bitirmediniz? Sandıktan evet çıkarsa gökten zembille bir şey mi inecek?
uludağ sözlük.
genelde insanlara katlanamazlar, normaldir.
ufo gördüm, sayılır mı?
Koyu renktir abi, her rengin koyusu makbuldür. istisnalar kaideyi bozmaz.
haç amına koyayım haç. ben de çıkıp diyorum ki evet diyen vatan hainidir, teröristtir. hodri meydan ak çomarlar sizi.
torbacının numarasını özelden paslasana kardeş.
tanışmak isteyen her erkeğe sapıkmış gibi davranırsanız, seven bi erkekle tanışma olasılığınız da düşüyor haliyle.
sözlük yazarlığına 6-7 sene kadar ara vermiş biri olarak, döndüğümde karşılaştığım manzaradır. buralarda kimsecikler kalmamış meğer.
"bulamıyoz bulamıyoz" şeklinde yakarışlarımla dahil olduğum topluluk.
o senin anan, bizimkileri karıştırma.